Heisenberg’in Tradition in der Wissenschaft (Bilimde Gelenek) adlı ince kitabını okuyorum. Heisenberg yeni teorilerin sadece çok sayıda hesaplama, gözlemleme, tartışma içermediğini aynı zamanda yeni kavramlar da gerektirdiğini anlatıyor. Eski kavramların yerine yenilerinin gelmesi fizikte bile zorlukla gerçekleşiyor. Alışkanlıkların gücü büyük, insanlar yeni bir konuda eski kavramları kullanmayı sürdürdüklerinde öncelikle konuyu anlamıyorlar, geliştiremiyorlar.
Yeni olanı yeni kavramlarla anlatmak zorundasınız.
Aynı durum sosyalizm teorisinde de geçerlidir. Bu teori geliştirildiğinde mutlaka yeni kavramlar kullanılacaktır. Mesela pazar sosyalizmi gibi…
Burada da alışkanlığın büyük gücü bulunuyor. Düşünün ki yıllarca sosyalist ülkelerde proletarya diktatörlüğünden söz edildi ve kimsenin de aklına “olmayan sınıfın diktatörlüğü nasıl oluyor?” diye sormak gelmedi. Çin’de, Vietnam’da, Anavutluk’ta nüfusun yüzde 10’u bile olmayan ve o da küçük işletmelerde toplanmış proletaryanın diktatörlüğü olamazdı. Gerçekleşen esas olarak küçük üreticiliğin diktatörlüğüydü. Bu ülkelerde demokratik devrimi de sosyalist devrimi de yapan komünist partisi önderliğindeki köylülüktü. Bunlar yarı feodal ülkelerdi ve köylülük az ayrışmıştı.
Kapitalist bir ülkedeki tek başarılı sosyalıst devrim Küba’da oldu. Bu ülkede yarı feodalizm yoktu ama işçi sınıfı son aşamaya kadar devrime uzak durdu. Kent ve kır küçük üreticiliği ve öğrenci hareketi -26 Temmuz Hareketi’nde somutlanıyordu- devrimin asıl güçleri oldular. Bu devrim, komünist partisi önderliğinde gerçekleşmeyen ilk sosyalist devrimdir.
Sosyalist devrim ne işçi sınıfının ve ne de komünist partisinin tekelinde bulunmuyor.
Devam edelim…
Heisenberg’in kitabında ikinci dikkat çekici nokta Dirac’a yönelik övgüsüdür.
Heisenberg parçacık mekaniğinin kurucusu sayılıyor, 31 yaşında Nobel Fizik Ödülü alıyor ve yaklaşık aynı yıllarda Dirac’ın anti madde -pozitron- keşfini modern fiziğin en büyük buluşu olarak görüyor.
Ancak büyük olan birisi başkasındaki büyüklüğü gerçekten anlar ve takdir eder.
İnsanlar gelişmiş bir düzeye ulaştıklarında aralarındaki rekabet -varsa bile- sona erer. Zaten büyük beyinler başka büyükleri rakip olarak görmezler, bu büyükler arasında karşılaştırma yapılmaz. Böyle bir karşılaştırma “Tolstoy mu yoksa Dostoyevski mi daha büyük yazardır” diye sormaya benzer. Böyle soru sonan öncelikle edebiyattan anlamadığını sergiler.
İnsanlar alanlarında ileri bir düzeye ulaştıklarında aralarında sıralama yapılmaz,bunu kendileri de yapmazlar. Büyüklüğünden emin olan kişi başkalarındaki büyüklüğü kolayca kabul eder ve hatta Dirac öreğindeki gibi yapılan buluşu daha önemli bile görebilir.
Heisenberg bunu gayet güzel ifade etmiş.