Güncel yazılar

BU İNSANLARI MAALESEF OKUMADIK

Engin Erkiner

Parçacık mekaniğiyle ilgili son videoda fizikte 1920’li yıllardaki büyük gelişmenin çok sayıda parlak kafanın küçük bir coğrafyada bulunmasına bağlı olduğunu belirtmiştim. Almanya, Avusturya, Danimarka, İngiltere ve Fransa; isimler Heisenberg, Schrödinger, Bohr, Dirac, de Bröglie. Aralarında bazen mektuplar, bazen ziyaretler, bazen seminerler bağlamında sürekli iletişim bulunuyor. Sonuçta bu yeni bilim dalında atılan adımlarda belirli isimler öne çıkıyor ama bu öne çıkış başka isimlerle sürekli bağlantı içinde gerçekleşiyor. Saymadığım başka isimler de var.

Bir dönemi anlamak istiyorsanız, dönemin sadece en parlak isimlerini değil, çevrelerini de bilmeniz gerekir.

Benzer durum politik mücadele için geçerlidir. Burada belirli isimlere takılıp kalmamak gerekir. Mesela sadece Lenin’i okumakla olmaz; aynı dönemde başta büyük isimler de bulunuyor. Mesela Rosa Luxemburg; leninist değildi ama adı geleceğe kalan büyük bir isimdi. 20. yüzyıl başındaki emperyalizm teorilerini okurken Luxemburg’un ordunun sermaye ihracındaki rolünü vurgulaması dikkatimi çekti. Lenin’de bu konuda açık belirleme bulunmuyor. Diyelim sömürge bir ülkeye başkalarının girmesini engellemenin yolu işgaldir ve askeri olarak güçlü olmaktır. O yıllarda bu kadar açık bir olguyu Lenin nasıl yeterince görmemiş, hayret vericidir.

Burada Marksizmin kısıtlayıcılığını görebiliyorsunuz. Kapitalist emperyalizm sonuçta ekonomik bir olgu olarak düşünülüyor; mal ihracının yanı sıra sermaye ihracının da önem kazanması… Sermayenin bir ülkeye girebilmesi için giriş kanalları gerekir ve bunları da genellikle askeri güç açmaktadır.

Konu neden beni bu kadar ilgilendirdi? 2000 yılında yayınlanan Alt Emperyalizm ve Türkiye kitabından beri Türkiye’nin askeri gücünü kullanarak değişik ülkelere sermaye ihracının yolunu açtığını savundum. Değişik ülkelerin ordularına askeri eğitim verebilir, onların askerlerini Türkiye’de de eğitebilir, Katar gibi ülkelerdeki üssüyle Suudi Arabistan’ın darbesini engelleyebilir…

Devletin ve ordunun büyük rolünü görmeden emperyalizmi esas olarak sermaye ihracına indirgemek önemli eksikliktir.

Bizdeki basına yansımıyor; Kongo’nun doğusunda Ruanda sınırında şiddetli çatışmalar var. Ruanda ordusu ve paramiliter bir grup Kongo’nun bir bölümü işgal etmiştir. Dertleri nedir? Ruanda’da stratejik ender metal coltan bulundu. Bulunduğu yer Kongo sınırına yakın. Ruanda ordusu ve M23 adlı milis Kongo’nun ilgili bölgesini işgal ediyor ve maden alanına el koyuyor. Destekçileri Fransa, Belçika ve ABD. Coltan elektrikli araç üretiminde önemli bir maddedir ve ABD’nin Çin ile teknolojik yarışında önemlidir. Çin ile birlikte BRICS içinde bulunan Güney Afrika savaşa müdahale etmeye çalıştı ama Ruanda ordusu askerlerini öldürdü.

Kongo’nun doğu bölgesine büyük sermaye ihracı hedefleniyor ve bölge önce askeri olarak kontrol altına alınıyor. Böyle yapılıyor ki rakip, özellikle Çin bu bölgeye girmesin.

Luxemburg’un 20. yüzyıl başında askeri gücün sermaye ihracıyla birlikte işlevine dikkat çekmesi önemlidir.

Bu insanları yeterince okumadık. Leninist olmayabilirler, böyle olması şart da değildir.

Kapitalist emperyalizm teorisinin kurulmasında kilit isim Hilferding’i okuduğunuzda ondaki eksikliğin Lenin’e aynen yansıdığını görüyorsunuz. Finans kapitali Almanya örneğinden hareketle genelleştiriyor. Halbuki o yıllarda İngiltere’de banka ve sanayi sermayesi ilişkisi farklıdır. Bankalar daha geri plandadır.

Karl Korsch’u bölük pörçük okumuştum. Okuduklarımdan aklımda kalan tek belirleme “marksistlerin karşı devrim teorisi yoktur” idi. Bunu 1925-1935 döneminde yazması rastlantı değil. Faşizm her yerde sosyalistleri ya da onların desteklediklerini yeniyor. Önce İtalya, sonra Almanya, ardından İspanya ve bütün Avrupa ülkelerinde faşizme yakın iktidarların oluşması… Sonraki yıllarda Nazilerin SSCB’ye büyük saldırısı bu temelden hareket ediyor.

Burada insanın aklına Türkiye neden Nazilerin yanında savaşa girmedi sorusu geliyor. İbrahim Kaypakkaya(ya göre zamanın iktidarı faşisttir ama bu iktidar SSCB’ye saldırmaya yönelmiyor. Halbuki Kafkaslar’da Kızıl Ordu’nun gücünü bölebilirdi ve üstelik burada Azeriler gibi Türklere yakın bir halk bulunuyordu.

İnönü hükümetinin ilericiliğinden söz edecek değilim ama faşist idiyse “esir Türkler” diye adlandırılan kesime ulaşmak için bundan iyi fırsat bulunmazdı.

Naziler SSCB’ye Almanların yanı sıra diğer Avrupa halklarından toplanan yaklaşık bir milyon kişilik orduyla saldırdılar. Zamanın Türkiye’sinin Kafkaslardan saldırmasının tam zamanıydı ama yapmadılar.

Sadece buradan bile İnönü yönetiminin gerici ama faşist olmadığını çıkarabilirsiniz.

Bu kadarını düşünmek insanın kafasını yoruyor derseniz, bir şey söylemeyeceğim!

Karşımda kütüphaneden aldığım Karl Korsch’un kitabı duruyor: 900 safya, 1928-1935 arasındaki yazıları. Başlık Krise des Marxismus (Marksizmin Krizi). O yıllarda Marksizmin krizinden söz edildiğini duymamıştım. Tarihi biraz öğrenince normal olarak görüyorsunuz. Faşizm Avrupa’nın bütün ülkelerinde komünistleri yenmiş. Özellikle İtalya, Almanya ve İspanya önemli ve buralarda kazanılması kalan ülkeleri etki altına almak için yeterli oluyor. III. Enternasyonal asıl dikkatini sömürge ülkelere çevirmiş durumdadır. Normaldir çünkü Batıda bir şey yapılamamıştır. Almanya’daki 1918-19 devrimi yenilmiş, Macaristan’daki ayaklanma bastırılmıştır.

Sanayi ülkelerinin işçi sınıfından başarı beklenmiyor artık, bunun yerine doğuya bakın, sömürgelere bakın…

1945-1975 arasındaki sömürge kurtuluş savaşlarının temeli iki dünya savaşı arasındaki dönemde atılacaktır. Bu yılların önde gelen teorik isimleri Ho Chi Minh, Mao, Nkrumah, Cabral ve Fanon’dur. Son üç isim Afrika’dadır.

İnsanın istediği hemen her kaynağa ulaşabilmesi de sorun, biliyor musunuz?

Konu çok, kaynak çok ve hangi zamanda bunları okuyacaksınız?

Bu kaynaklar herkese açık ama birincisi ilgi gerek, ikincisi ise o kaynakları anlayabilecek düzeyde dil bilgisi… İngilizce şart, Almanca önemli, yanında Fransızca da olursa iyi olur ama üçü birden biraz zor…

Okumaya çalışalım bakalım…

Engin Erkiner

THKP/ C HDO ( ACILCILER) Orgutunun uc kurucu liderinden biridir. ayrica 1976 sonrasi hdo nun sp eylemlerini yonettiyi gibi ,politik ve askeri lideryiyin birliyi ilkesini hayata gecirerek bu eylemlere en onde savasarak katilmis ve tesadufen hayatta kalmayi basarmistir. Yani engin ustad bir doneme damga vuran devrimci liderlerdendir.

İlgili Makaleler

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu