Bu hafta sonunda Almanya’da federal parlamento seçimi var. Bu konuda yapılan değişik değerlendirmelere biraz baktım ve yıllardan bu yana bir şey değişmediğini gördüm.
İlk olarak; yıllardır Almanya’da yaşamak ve Almanca bilmekle, Almanya’yı bilmek ayrıdır. İlginçtir ama böyledir, yıllardan beri böyledir.
Örnek verirsem: Türkiye kökenli Alman vatandaşlarının oylarının bu seçimde önemli olacağı değerlendirmesi yapılıyor. Tersi geçerlidir çünkü bu konumdaki Alman vatandaşlarının sayısı yaklaşık bir milyon iken, Almanya’daki seçmen sayısı 62 milyondur. Yani Türkiye kökenli Almanların tamamı oy kullansa bile genel oyun ancak yüzde ikisi olmaktadır. Partiler arasındaki oy farklılıklarına bakacak olursak bunun geneli etkilemeyeceği söylenebilir. Seçimden sonra muhtemelen CDU-CSU ile SPD koalisyonu kurulacak ve AfD de ana muhalefet partisi olacaktır. Seçim tahminleri doğruya yakınsa eğer en yüzde 2’lik oy durumu değiştirmeyecektir.
İmkanı olan herkes oy kullanmalıdır ama bu bir şeydir, abartmalar başka şeydir.
30 yıldır Alman vatandaşıyım ve kendimi göçmen olarak görmüyorum. Bu toplumun insanıyım. 40 yıl süren göçmenlik olmaz. Tabii ki Türkiye’de iken yaşadıklarımı ne unuttum ne de yadsıyorum. İnsan kendisini iki ülkeye de ait olarak hissedebilir.
Alman vatandaşılar veya değiller, Türkiye kökenliler solculuğun kıstasını göçmen politikasında görüyorlar. Yetersiz ve hatta yanlış bir görüştür. 30 yıl önce böyle düşünülebilirdi ama çok şey değişmiştir. Ülke göçmen kökenli Almanlarla doludur (Deutsch mit Migrationshintergrund). CDU’nun içi bile böyledir. Göçmenler Alman toplumunun ayrılmaz parçasıdır ve bu durum açık olarak kabul edilmektedir. 30 yıl önce yabancı denilen göçmenler için bu durum yoktu.
Bugün gündemde olan göçün sınırlandırılmasıdır, göçmensiz Almanya değildir.
Göç üçe ayrılabilir: Savaş nedeniyle ülkelerini terk ederek Almanya’ya gelenler (Kriegsflüchtlinge). Bu insanlar savaş sona erdiğinde dönmek durumundadır.
Mesela ülkede bulunan bir milyondan fazla Ukraynalının durumu böyledir. İçişleri Bakanı (SPD) 300.000 Suriyelinin durumunun gözden geçirileceğini, burada kaldıkları süre içinde Almanca öğrenmeyen, meslek eğitimi yapmayan, çalışmayanların geri gönderileceklerini açıkladı.
Doğrusu da budur. Aynı durum Afganlar için geçerlidir ama Almanya, Taliban yönetimini tanımadığı için önce bu yönetimle normal ilişti kurulması gerekmektedir.
İkincisi; politik mültecilerdir. Gerçek politik mülteciler için uluslararası anlaşmalar vardır ve bu konuda kısıtlama olmamalıdır.
Üçüncüsü; bunların dışındaki göç. Türkiye’den gelen sağlık personali böyledir ve bir de bunun dışında kaçak gelenler vardır. Bunun engellenmesi gerekmektedir ve zaten birkaç aydır sıkı sınır denetimleriyle engelleme fiilen vardır.
Almanya’da yükselen enflasyonun, hayat pahalılığının esas nedeni ülkenin Rusya’dan aldığı ucuz doğal gaz ve petrolü kesmesi, başka kaynaklardan pahalıya temin etmesidir. Enerji fiyatındaki yükselme her alana yansır. Bu nedenle halkın hayat şartlarının iyileştirilmesi Almanya’nın Rusya ile yeniden iyi ilişkiler kurmasına doğrudan bağlıdır. Ukrayna’ya boşuna yapılan para ve silah yardımı da cabasıdır.
Macaristan’ın konumu böyledir. bAB üyesidir ama Rusya’dan ucuz enerji almaktadır.
Almanya’ya orta menzilli roketler yerleştirilmesine karar verildi. 40 yıl önce buna karşı çıkan Yeşiller şimdi savunuyorlar. Wiesbaden’da yeni NATO kumanda merkezi kurulacaktır. Bunlara karşı çıkmadan sadece göçmenler üzerinden solculuk yapanlar oportünist birer sağcıdan başka şey değildir.
Almanya’ya göç denetim altına alınmalıdır. Politik ilticacılar, tamam; savaştan kaçmak zorunda kalanlar geçici olarak tamam; ülkenin ihtiyacı olan kalifiye işgücü tamam; gerisine hayır…
Bu kadar açıklamadan sonra BSW’ye oy vereceğimi anlamış olmalısınız.
Yüzde 5’i geçmesini isterim; geçmezse de geçmez; politik tutum oy oranına göre belirlenmez.
Paris’e ayak bastığım 1981 ortasından beri göçmen solcusu olmadım. Daima yaşadığım ülkenin sınıf mücadelesine bazen yoğun bazen daha az yoğun katıldım. 2000-2005 arasında PDS’in Frankfurt il yönetimindeydim ve ısrarlara rağmen göçmenlerle ilgili görev almayı kabul etmedim. Barış politikası sözcüsü, yerel parti gazetesinin -Frankfurter Kurier- sorumlusu oldum. Türkiyeli göçmenlerin büyük bölümüne tahammül edemiyordum. Almanca biliyorlar, başka da bir şey bilmiyorlar; bilmediklerini de bilmiyorlardı.
CDU-FDP-Yeşiller partisinden göçmen adaylar tartışıyor diyelim… İnsanları tanımasam kimin hangi partiden olduğunu çıkaramazdım çünkü hepsi aynı şeyi söylüyordu: göçmeniz, eziliyoruz, ırkçılık var vb.
Bu anlayış biraz değişti, çok değişmedi.
Göçmen solculuğundan uzak duruyorum.