İsim koymak sadece başlangıçtır, ismin içeriğinin açıklanması gerekir. Mesela dünya devrimi denildiğinde bunun Marx-Engels dönemindeki anlamıyla bugünkü anlamı birbirinden farklıdır.
2000 yılında yayınlanan Alt Emperyalizm ve Türkiye kitabında Türkiye’nin askeri alt emperyalizminin oluşmasını anlatmıştım. Özal döneminde ortaya çıkan bu olgunun ana alanı Orta Asya ve Kafkaslar idi. Türkiye, ABD’nin desteğinde burada istediği başarıyı elde edemedi. 2000’li yılların başlarında alan Ortadoğu’ya kaydı. İlk dönemin Türkçülük ideolojisinin yerini İslamcılık-Türkçülük aldı. 2019’da yayınlanan Küresel İç Savaş ve Türkiye’de sürecin bu bölümünü anlattım.
Alt emperyalizmin ikinci döneminde Türkiye’nin sermaye ihracında hissedilir artış görülür. Askeri özellik kaybolmamıştır, tersine sermaye ihracının yolunu açmakta askeri faaliyetin önemli yeri bulunmaktadır. Türkiye büyük inşaat işlerine girdiği ya da başka alanlarda büyük ihaleler aldığı ülkelerde askeri olarak daha önceden mevcuttur.
Askeri yönü güçlü emperyalizm Türkiye’nin özelliğidir. Almanya için mesela bu belirleme yapılamaz. Almanya’nın sermaye ihracında askeri gücün yeri çok geridedr.
Buna nasıl bir isimlendirme yapılabilir diye düşündüm, sonra vazgeçtim. Önemli olan içeriğin açıklanmasıdır.
Türkiye bölgesel güçtür, burası açıktır. Bu statüyü geride bırakmaya çalışıyor. Büyük güçler arasında -mesela ABD ve Rusya- iyi oynadı. Türkiye, ABD ve Avrupa Birliği’nin Rusya’ya uyguladığı ekonomik ambargoya katılmadı ve bu nedenle de cezalandırılmadı. ABD de Rusya da Türkiye’yi karşı tarafa itmekten çekiniyor.
Konuyu iki kitabın yanı sıra çok sayıda yazıda da işlemeye çalıştım.
Alt Emperyalizm ve Türkiye kitabı yıllarca ciddiye alınmadı. Olabilir, yazdıklarınızın doğruluğundan eminseniz beklersiniz.
Suriye’deki savaşla birlikte terim değişik kişiler tarafından kullanılmaya başlandı. Bana referans veren yoktu ve beklemiyordum da… Kim, hangi kavramı nasıl kullanmış, biliniyordu.
Tanımadığım bir yazarın beni “Türkiye alt emperyalist değil emperyalisttir” diye eleştirdiğini duydum. Yazdıklarını okuma fırsatım olmadı. Eleştirebilir tabii de önemli olan Türkiye’nin özgül özelliğini, askeri yönünün ön plana çıkmasını belirtmek gerekir. Mesela Türkiye, Katar’dan yüksek miktarda kredi alabiliyorsa burada belirleyici olan bu ülkedeki üssüdür. Bu üs sayesinde Suudi Arabistan’ın yapmaya çalıştığı darbe engellenmiştir.
Sayısı az olmayan bazı kişilerin ne savunduklarıyla ilgilenmiyorum. Mesela “Türkiye, ABD’nin onayı olmadan hareket edebilir mi?” sorusu gibi… Bu tür belirlemeler kahve sohbetlerinde konuşulacak konulardır.
Karşı soru: İngiltere emperyalist bir ülkedir, öyle değil mi? Adım atarken mutlaka ABD’ye danışır, öyle değil mi?
Fransız emperyalizminde hem ekonomik ve hem de askeri yön güçlüdür. Mali, Burkina Faso, Nijer eski Fransız sömürgeleridir ve bağımsızlıktan sonra Fransız ordusunun birlikleri değişik oranlarda bu ülkelerde kalmıştır. Şimdi bu ülkeler Fransa ile askeri anlaşmalarını feshettiler ve Fransız askerleri ayrılıyorlar. Sırada Senegal bulunuyor.
Fransa’nın yerini kim alıyor derseniz Rusya ve bir oranda da Türkiye.
Bu konuda Türkiye sessiz ve derinden gidiyor. Alt Emperyalizm ve Türkiye kitabında çok sayıda Afrika ülkesi ordusunun eğitilmesinden söz etmiştim. Sonraki yıllarda kıtaya yönelik yatırımlarda bu askeri eğitim üzerinden kurulan ilişkilerin önemli payı vardır.
Bazılarını tanıdığım arkadaşların düşünmeden yazdıklarına şaşırıyorum diyebilirim. Türkiye’deki savaşın yüksek maliyetinden söz ediyorlar. Haklıdırlar, maliyet yüksektir ama sadece tek tarafa bakıyorlar. Bu savaşın kazandırdıklarını düşünmüyorlar.
Ordu profesyonelleşti. Bu savaşın ilk yıllarında profesyonellik er, erbaş düzeyine inmemişti.
Silah saniyisi kuruldu. Türkiye SİHA konusunda dünyanın önde gelen ülkelerinden birisidir. Ve bu silahı suikastlerde etkili olarak kullanmaktadır.
Artan oranda silah ihracatı var. Silah saniyisinin ürünleri savaşta deneniyor ve ihraç ediliyor.
Suriye’de askeri olarak bulunulmasaydı Halep’teki dokuma tezgahları sökülüp Antep ve Nizip’e taşınabilir miydi? Bu işletmeler yıllardan beri Türkiye adına ihracat yapıyorlar.
Keza Suriyeli ucuz işçilerin önemini işverenler bile kabul ediyor.
Savaşın neden olduğu gider yüksek ama elde edilen gelir de yüksektir. İkisini birlikte düşünmek gerekir.
Son olarak deniliyor ki Türkiye’de yoksulluk ileri düzeydedir.
Evet ama bunun Türkiye’nin geniş bölgesel rolüyle ilişkisi nedir?
Hindistan’ın büyük bir güç olduğu herhalde tartışılmaz ama bu ülkedeki yoksulluk bizden ileridedir. Hindistan nükleer güçtür üstelik…
50. Yılında TDAS kitabı yavaştan şekilleniyor. 1975’teki TDAS’da olduğu gibi bunda da emperyalizm analizi önemli yer tutacaktır. O zamankinden farklı olarak bu analize Türkiye’nin durumunun da katılması gerekiyor.
Henüz hazırlanan kitabı basmaya hazır yayınevi bile var. Umarım vazgeçmezler, ekonomik durum zor ne de olsa…
Bu kitapta Lenin’in emperyalizm teorisinin eleştirisi de yer alacaktır. Yıllardan beri bu konudaki eleştiri bellidir: emperyalizm esas olarak sermayenin tekelleşmesi ekseninde ele alınamaz, buna mutlaka devlet analizinin de eklenmesi gerekir.
Dönem farklılığını unutmamak gerekiyor. 20. yüzyıl başlarında ekonomik ve askeri güç arasında paralellik vardı. Ekonomik olarak güçlü olan ülke bunu askeri gücüne de yansıtırdı. Bir süredir durum değişmiştir. Mesela Almanya ekonomik olarak Fransa’dan güçlüdür ama askeri olarak zayıftır.