Geçmişte belirli yapıtlarla sınırlı kalmanın zararını şimdi daha iyi anlıyorum. Mesela Viyana Okulu’nu öğrenmeliydim. Mach hakkında Lenin aleyhte yazmış olabilir. Döneminin çok sayıda fizikçisi Mach’ın felsefesine büyük önem veriyor. Maddenin tanınmasında -özellikle atomaltı parçacıklar için- Kant ve Schopenhauer felsefeleri keza önemlidir. Bunlara önem veren felsefeci fizikçiler de realist insanlar. Her şeyden önce madde bizden bağımsız oarak vardır konusunda açıklar ama maddeyi tanımaya yöneldiğinizde özne işin içine giriyor. Bunu sürekli reddeden kişi Einstein. O’na göre aya bakmakla elektrona bakmak arasında fark bulunmaması gerekir. Aradan yüz yıl geçti ama bu fark ortadan kalkmadı, duruyor.
Parçacık mekaniği konusunda Kopenhag Açılımı felsefi olarak en iyisi gibi duruyor. Bunun da değişik yorumları bulunuyor. Niels Bohr yaptığı açılımı zamanın SSCB’sinin ilgili bölümü “kabul edilemez” bulunca biraz değiştiriyor. Pauli ve Heisenberg buna itiraz ediyorlar.
Her durumda özne ile maddeyi tanıma ilişkisi bulunuyor. Özneyi devreden çıkaramıyorsunuz. Madde büyüdükçe öznenin önemi azalıyor. Atom altı parçacıklarda ise öznenin önemi büyüktür.
Bu başka bir materyalizmdir.